Evlilik; farklı veya benzer değerler, kültürler içerisinde yetişmiş olan iki yetişkin bireyin ortak bir hayat paylaşma, duygusal, biyolojik ve sosyal alanlardaki ihtiyaçlarını karşılama amacıyla yaşamlarını birleştirdikleri bir sistemdir. (Gallagher, 2001). Bu sistemin içinde bireyler dönüşürken birtakım özellikler de aynı şekilde kalmaya devam edebilir. Bunlar bireyin kimliği ve onu “ben” yapan özellikler olabilmektedir. Tabi ki evlilikle beraber “biz” olabilme kavramı da oluşmaya başlar. Kendimize ait yeni bir aile sistemi oluştururken bazı bildiklerimizi ve ihtiyaçlarımızı bavula koyup yanımıza alırken bazılarını da dışarı da bırakabiliriz. Yanımıza aldıklarımız bazen karşı taraftan beklediklerimiz olabilir. Bu noktada, bu ihtiyaçlar karşı tarafla uyuşmadığında çatışmalar ortaya çıkabilir.
Evlilik için anlayış, çaba, şefkat, güven, sadakat, saygı ve sevgi gibi birçok genel ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaçların dışında kişilerin öznel ihtiyaçları da yeni aile sistemine dahil olmaya çalışır. Evlilik müessesi bu noktada herkes için öznelleşmektedir. Her evlilik sisteminin birbirinden ayrı temel özellikleri olabilir. Genellikle bavulumuzda getirdiğimiz geçmiş aile sisteminde gelen özellikler yeni düzende hata verebilir. Bu nedenle devreye öznellik girer ve partnerlerin birbirini değiştirme arzusu tetiklenebilir. Bu değişim beklentileri genellikle evlilik öncesi dönemde oluşmaya başlar. Partnerler, evlendikten sonra yaşadıkları sorunların halledilebileceğini veya ortadan kalkacağını düşünebilirler.
“Evlenince düzelir”, “evlendikten sonra çözeriz” gibi hatalı düşünce sistemleri devreye girip ilişkiyi zora sokan bir yola götürebilir. Örneğin; alkol içen biri için evlendikten sonra bırakır diye düşünmek yanlıştır. Ya da hareketli birinin evlendikten sonra sakinleşeceğini düşünmek evliliğin hayal kırıklığı ile sonlanmasına neden olabilmektedir. Tam da bu noktada “değişir sandım” inancı bizi beklemediğimiz bir sona götürür.
Tabi ki evliliğin getirdiği dönüşümler fedakarlıklar vardır. Evlendikten sonra herkes aynı kalır demek de doğru olmaz. Ancak evlilikte evrilme hali eşlerde aynı hızda ve aynı şekilde olmayabilir. Bu sisteme uyum süreci cinsiyete, geçmiş aile sistemlerine ve kişilik özelliklerine göre farklılık gösterebilir. Öncelikle karşımızdaki kişinin değişmesini beklemeden önce onun ayrı bir birey olduğu gerçeğini kabul etmek gerekmektedir. Her konuda aynı bakabilmek veya anlaşabilmek mümkün değildir. Evlilik müessesi ile yeni bir aile sistem oluştuğu için değişim ve dönüşüm elbette gerçekleşecek. Ancak bireylerin evlilik öncesi dönemdeki kişiliğini/karakterini baz olarak yola devam etmek sağlıklı olacaktır.
Eğer bu aşamada kabul gerçekleşmezse, sonrasındaki değişim beklentileri gerçekliğin dışında kalacaktır. Bu nedenle, evlenmeden önce yaşadığınız sorunların, evlendikten sonra düzeleceğine inanarak bu adımı atmayı düşünüyorsanız yanlış yoldasınızdır. Kimse mükemmel değildir. Evlilik de iki farklı aile sisteminden gelen bireylerin birleşmesi yönünden değerlendirildiğinde, farklılıkların aslında ne kadar normal olduğunu bize gösterebilir. Bu değişimi beklemek yerine karşınızdakinin olumlu ve olumsuz yönlerini gözden geçirdikten sonra “rağmen” kabul edebiliyorsanız, bu birlikteliği sağlıklı sürdürebilirsiniz. Zaman zaman tabi ki çiftlerin anlaşamadığı noktalar olacaktır. Eşler her alanda uzlaşmaya çalıştığında, çatışmaların sonu yoktur.
Sevgili Gülcan Özer’in sözü ile “uzlaşamayacağımız konusunda uzlaşma hali evliliğin omurgasıdır”. Bu durumu kabul ettiğimizde evliliği mutlu ve sağlıklı bir şekilde sürdürmek çok daha mümkün olacaktır.
Sevgiyle kalın…
- Psk.meliskolayli