Eğitimci & Yazar – Şahsenem PARLAK – “Yara Bandım Olur Musun?”

Sizce de garip değil mi?

Yara bandı; aslında yaranın daha çabuk iyileşmesini sağlayıp büyümesini engelliyor ama dokusu itibariyle de bir yanıyla, hep “Buradayım yaranın tam üzerindeyim. Merak etme, her şey benim kontrolümde, öylece kapattım biraz üstünü kısa süre sonra da bütünüyle kapanacak ama sen de unutma burada bir yara olduğunu, hiç yoksa aklın bir kenarında tut yaralanmış halini.  Birlikte sarıp sarmalayacağız ama ola ki aynı yerden yine aynı darbeyi alırsan, bu kez sana tek başıma yeterli gelemeyebilirim” diyor. “Hatta geçecek iyileşecek ama hani olur da bir iz kalırsa da üzülme, bu iz ona her gözün eşliğinde üstesinden gelebildiklerini, zamanın acıyı sağaltabileceğini  hatırlatacak sana” diye ekliyor.

Shakespeare “Hangi yara birdenbire iyileşmiştir ki”  der…

Yara bandı diğer parmağa dokundukça hatırlatır bize kendini hatta, keskin bir bıçağa karşı fevkalade dikkatli olmamız gerektiğini.

 Jung hayatının son döneminde yazdığı otobiyografisine şöyle bir tespitte bulunur:

 “Sadece yaralı bir doktor hastasını iyileştirebilir.  Bu yüzden terapistlerden kendi yaralarını incelemelerini bekler.  Hatta bir makalesinde hiç zedelenmediğini iddia eden bir kişinin iyi bir analist olmayacağından bahseder.  Çünkü terapiste hastasını iyileştirme gücünü bahşeden şeyin kendi yarası olduğunu düşünür.”

 Şu da bir gerçek ki   kimse kimsenin içindeki yangını tam olarak bilemez. Kimse “ötekinin” kederini bütünüyle anlayamaz. 

Ama yine de aralarında o kalbî bağı kuranlar birbirinin “yara bandı” olabilir.  Tıpkı Anadolu irfanı geleneğinde olduğu gibi.

Başını koymak için doğru omzu beklemek, yıkılıp yaslanmak için doğru duvarı seçmek ve vakti geldiğinde benzer kederlerde yaraya o bir zaman şifalandığın kremi sürmek… 

Hem son yıllarda yapılan pek çok araştırma sosyal bağların derecesinin insanın sağlık ve mutluluğunu arttırdığı, birbiriyle irtibat kuran insanların olumlu yönde etkilendiğine işaret ediyor.

 Zira insan bir emniyet hissi arar.

Bilhassa hayattan yara aldığında. 

Bu nedenle bizler “yeni dünya düzeni” denilen, kuşkuların varoluşsal sancıların güvensizlik hissinin, duygusal çöküşün arttığı yeni yaşam biçiminde birbirimizin ruhuna liman, başına omuz, sırtına duvar, yarasına şifa olmalıyız.

Üstat Şükrü Erbaş’ ında dediği gibi “İnsanları yaraları birleştirmeyecekse daha ne birleştirir?”

Ve ekler: 

“Yara aynı yara, dil aynı dil, peki biz neden bu kadar yalnızız?”

   Sarılalım hadi, koyalım başımızı bir omza hiç olmadı omuz olalım bir  “çaresiz” kalmışa…

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Subscribe to My Newsletter

Subscribe to my weekly newsletter. I don’t send any spam email ever!

Subscribe to My Newsletter

Subscribe to my weekly newsletter. I don’t send any spam email ever!