VE BİTTİ, KÜÇÜK SEVİNÇLERİ VE BÜYÜK KEDERLERİYLE…
Aralık ayının kaderi budur. Koca bir yılın muhasebesinin yapıldığı, pişmanlıkların ve umutların sıralandığı, öyle pek de karakteri olmayan bir aydır. Hani hava iyi olsa, güneş açsa “Aralık ayında da hiç hayra alamet değil” denir. Şanına yakışır bir soğuk olsa, “hah işte yaptı yapacağını, ee güneşli günler geride kaldı, ne bekliyordun ki! Aralık bu” denir. Dedim ya, öyle Ocak’la Kasım arasında geçinip giden, pek de sevilmeyen bir aydır.
“Kasım’da aşk başkadır, Eylül’e hep hoş geldinler, şiirler, sözler, methiyeler… Ekim zaten sonbaharın anlı şanlı, yapraklı, bolca fotoğraflı, asaletli bir ayıdır. Bu hikâyede yanan hep “Aralık” olur.
Adet olduğu üzere, ben de oturdum naçizane ufak bir yıl muhasebesi, 2024’e son notlar konulu bir yazı yazayım dedim. Aralığın ortalarına yaklaştık. Bir süredir zaten rakamlara anlam yüklememeyi, yeni gelen yıldan bir şeyler beklememeyi öğrendik. 2020 yılına büyük umutlarla girip, ederi 2 gram bile olmayan bir virüsle alt üst olduktan sonra, tüm ümidi 2021’e bağlayıp, hatta onu baş tacı edip, yine aynı şeyler yaşayalı dahası 2023 derken her sabah eveeet bakalım bugün “daha kötüsü ne olabilir?” diye uyandığımız her türlü fenalığın, absürtlüğün ,iğrençliğin yaşandığı 2024…
Geldiğimiz nokta; ne giden yıla “küfrün” ne de gelen yıla bağlanan ümidin değeri olmadığını, aslında hayatın sadece bir gün olduğunu anladık: o da bugün!
O halde, madem ki bugün var yalnızca, benim gibi 40’lı yaşların eşiğinden usulca geçenler, bunca şeyden sonra oturup da yazım hatalarımızı, dil sürçmelerimizi, tercih yanlışlıklarımızdan kaynaklanan yaşanmışlıklarımızı düzeltmek için imla kılavuzuna bakacak değiliz. Ahh! önceki yaşlarım, şimdiki aklım vs lakırdılarının da anlamı yok artık, Dün yaşanan güzelliklere, hatıralara tutunmakta bir beis görmüyorum. Bilen bilir, biraz eskiciyimdir, hatta severim yaşanmışlıkları, o döneme ait nesneleri, mekanları, sözleri, metaforları kıyafetleri, şarkıları, fotoğrafları…
Sanki ülkece sözleşmişiz gibi neredeyse her evde aynı ritüeller, içtenlikle birlikte ailecek, hatta birkaç aile bir arada yapılan benzer eğlenceler…Hepsi ortak geçmişimiz. Sanki o günlere dair tek bir kelime söylesem, hep bir ağızdan cümlenin devamını getirmeye hazır gibi, o dönemi yaşamış kişiler.
Yazının sonunda hatırımda kalan anılardan ufak bir liste bırakayım o halde buraya, yüzünüzü gülümsetecek…
Aralık demiştik; koca bir yılın muhasebesi. Sanırım 2024 yılını kalbimiz sıkışarak analiz ediyoruz hepimiz. Şiddet, katledilişler, ekonomik çöküşler, sağlık ve eğitim sektöründeki kötü gidişat, çocuk ölümleri, bebek katilleri, belki de doğal sandığımız ama insan eliyle gerçekleşen afetler, sokak hayvanlarına yapılanlar ve dahası…
Her ne kadar şair “Dünde kaldı düne ait ne varsa cancağazım, şimdi artık yeni şeyler söylemek gerek” dese de şiir, bu coğrafyada 2024 yılında yaşadıklarımızı dünde bırakmak mümkün değil, bunca yaşananı “amann geçti gitti” diyerek takvimin son yaprağını koparmak kolay değil hiçbirimiz için.
Yine de inanalım biz “bulutları maviliklere süreceğimize…
Hadi şimdi sözünü verdiğim ve hafta boyunca bana eski yılbaşı akşamlarına dair gönderdiğiniz mesajlarda yazan hatıralardan oluşan ufak bir liste ile tamamlayalım yazımızı
*Postane önünde satılan simli, Noel babalı, geyikli, kızaklı yılbaşı kartları.
*Yılbaşı masasının olmazsa olmazı Tamek marka cam şişede içecekler, tavuk, hindi, karışık kuruyemiş.
*Çocuk olarak “bu yıl da çam ağacımız olmadı” diye üzülmeler.
* TRT yılbaşı programları, “Bir Başka Gece” Zeki Müren, Sibel Can.
*Tarkan’ın çıkacağı saati heyecanla beklediğimiz 90’lı yılların yılbaşı gecesi.
* Posta kutusuna – beklediğimiz tebrik kartının gelip gelmediğine- heyecanla bakmalar.
*Pastayı tam 00:00’da mum yakarak salonun ışığını söndürerek mutfaktan getirmek.
*Bereket olsun diye nar kırmak.
*Hediyeleşmek, yeni yıl kurası çekmek.
*Soba üstü kestaneler, mandalina kabukları.
*Gece 12’den sonra dayanabildiğimiz saate kadar oturup, ertesi gün okulda hava atmak.
Son söz: Eskiye dair içtenlikli ve kıymetli anıları aklımızda tutup, işe yaramayanları artık unutmaya çalışıp, yeni yaşantılara yer açmalıyız. Bizi eskiten ne varsa uzaklaşmalı, bize iyi gelen, kendimizi, hücrelerimizi yenileyen şeylere yanaşmalıyız.
Ve umut evet, karamsarlığa asla meydan vermeden, güneşin doğuşunu görebildiğimiz, bir tatlı esintiyi yüzümüzde hissedebildiğimiz her yeni güne şükretmeliyiz. Umutkâr olmaya çok ihtiyacımız var bugünlerde.
Biliyorum hiç benzemiyor gelen günler geçenlere, ama madem ki yaşam “bir” gün, doyasıya yaşayalım onu taa iliklerimizde hissederek…
Hadi hep birlikte dileyelim, mutlulukla gelsin yeni yıl, iyilik güzellik ve sağlıkla, bol gülmeli sarılmalı, kucaklaşmalı, sohbetli, keyifli bir yıl olsun 2024…
Sevgiler benden kucak dolusu, bu satıra kadar okuyan herkese…
- sahsenem.parlak