Anadolu;
Yalnızca bir coğrafya değil, bir duygu, bir bakış, bir tutku, bir türkü, sessiz bir sabrın adı.
Elleri hamurlu, toprağı bereketli, traktörü ekinli, rüzgârıyla konuşan, yağmuru için duacı olan, ömrümün yemeye vefa etmeyeceğini bilse de avucundaki tohumları toprağıyla buluşturan insanları yurdu Anadolu.
Ezanıyla uyanan, yoldan geçene ayranını çalkalayan, “azımı çok bil” deyip elindeki iki şeyden birini paylaşanların yurdudur burası.
“Biz” olmanın tarihini yazan, merhameti engin, kültürü kadim, elinde orağı, tırpanı, kazması, sazı; dilinde türküsü, duası, kendinden
olmayana da kapısı açık…
Taşına, toprağına, zeytinine, fındığına, çayırına, deresine sahip çıkanların yurdudur burası.
Anadolu;
Derdini, aşkını kilimlere, etaminlere işleyen; çoluğuna, çocuğuna, ailesine, komşusuna, ihtiyacı olana kol kanat gerenlerin yurdudur burası.
Niye mi?
Anadolu’nun mayası bu kıymetli değerlerle yoğrulmuş. Kadınların bir araya gelip yaptığı yufkalar, kestikleri erişteler, kapı önünde bir yandan sohbet ederken bir yandan ördükleri örgüler… Bir askere gidene, evlenene, sınava girene, işe başvurana ettikleri dualar, zor günlerde kalplere serpiştirdikleri sabır tohumlarıymış aslında.
Bu yalnızca bir kültür değil, bir hissetme biçimidir. “Öteki”nin aslında “başkası” olmadığı yerdir Anadolu…
Bir süredir unutulsa, çekmeceye kaldırılsa, sandıklara saklansa da, modernite şehrin kalabalığına yenilse de “bir” olmanın değerini bilenlerin yeridir Anadolu.
Bazen bir balonla hatırlatır kendini, unutulsa da!
Demek ki bu coğrafyada bir anda BİZ olunca kimse kimsesiz kalmaz!
Balonlar yükseldikçe, biz ayağımızı Anadolu topraklarına daha bir umutla basarız!
Bugün pek çok şeyi eleştirsem de, kültürel ögelerimizin, değerlerimizin unutulduğuna hayıflanarak “tutunma” üzerine yazılar yazsam da, bizim hamurumuz dayanışmayla, yardımseverlikle, misafirperverlikle, ayranla, gözlemeyle, tandır ekmekle, çökelekle, sarma ile, börekle, sevgiyle, emekle, hoşgörüyle, tohumla, çiçekle, adıyla, betekle, tavukla, horozla, yeni sağılmış bir bardak sütle mayalandı.
Yeter ki bir ses çağırsın usulca, binlerce el uzanır umutla…
Çok değil, birkaç hafta önce Anadolu’nun kalbi Asaf için attı. Hatırlarsınız, bir çocuk vardı, adı Asaf’tı. Hastaydı, “kimsemiz yok” dedi babası, “bir balon uçuracağız Asaf’ımın iyileşmesinin şerefine, bizim kimsemiz olur musunuz?”
O gün herkes geldi. Asaf’ın kimsesizliği insanları “biz” yaptı. Gökyüzünde yüzlerce balon uçtu sansak da Anadolu’nun kalbindeki merhamet yükseldi o rengârenk balonlarla. Çünkü Anadolu toprağı böyle bir yerdi. Çünkü kadim kültür bize böyle günlerde “biz” olmayı öğretti. Fazla söze gerek kalmadan yapılması gerekeni bilen Anadolu insanı da o gün unutulan değerleri hatırladı. Ve de orada, küçücük bedeni ağır bir hastalıkla savaşıp galip gelen Asaf, unutulan bir hikâyeyi hatırlattı bu coğrafyanın insanına.
Hikâyenin sonucu Asaf’ın gökyüzüne uçurulan balonları olsa da, giriş ve gelişme kısmı bu topraklarda. Bu topraklarda birlikte yazılan kahramanlık öyküleri, destanları, türküleri, kadın erkek çoluk çocuk, savaşılan cepheleriydi.
O gün yeniden hatırladık: “Kimsemiz yok” demek, herkesin kimsesiz için “biz” olması demekmiş.
- sahsenem.parlak