İnsanoğlu konuşmayı öğrendiği günden beri, bildiklerini bir başkasına aktarmaya çalışıyor. Belki bir mağara duvarına çizdiği resimlerle, belki bir ateşin başında anlattığı hikâyelerle… Eğitim, insanlık tarihi kadar eski; ama aynı zamanda her gün yeniden yazılan bir serüven.
Bugün okullarda sıralarda oturan çocukların, dijital tahtalarda ders anlatan öğretmenlerin ardında; binlerce yıllık bir geçmiş var. Ve bu geçmiş, sadece taş tabletlere, fermanlara, yazma eserlere değil; aynı zamanda insanların birbirine aktardığı bilgelik zincirine dayanıyor. Çünkü eğitim, her şeyden önce bir insan hikâyesidir.
İlk Okullar, İlk Umutlar
Eğitimin sistemli bir yapıya kavuşması, Sümerler dönemine kadar uzanıyor. M.Ö. 3000’lerde bugünkü Irak topraklarında açılan tablet okulları, tarihteki ilk örgün eğitim kurumlarıydı. Bu okullarda çocuklara yazı yazmak, hesap yapmak, tapınak yönetimi gibi beceriler öğretilirdi. O günlerde de “öğrenmek” değerliydi ama belki de daha çok ayrıcalıklı bir alandı.
Antik Yunan’da Platon’un kurduğu “Akademeia” ve Aristoteles’in “Lykeion”u, eğitimin felsefeyle iç içe geçtiği merkezlerdi. Bu okullarda bilgi sadece ezberlenmez; sorgulanır, tartışılır, düşünülürdü. Eğitim, sadece aklı değil, ruhu da geliştirmeliydi. Ve bu fikir, günümüze kadar uzanan en temel eğitim anlayışlarından biri oldu.
Eğitimin Yolculuğu:
Medreselerden Modern Okullara
İslam dünyasında ise eğitim, çok erken dönemlerden itibaren ilim meclisleriyle, cami dersleriyle, sonra da medreselerle kurumsallaştı. Orta Çağ’da Avrupa karanlık bir dönemi yaşarken, Bağdat’taki Beytülhikme’de bilimsel çeviriler yapılır, gökyüzü gözlemlenir, cebir hesaplanırdı.
Osmanlı’da sıbyan mektepleri ve medreseler, halkın eğitimle tanıştığı yerlerdi. Okumak ve yazmak sadece bir beceri değil, bir saygınlık vesilesiydi. Tahta sıralarda, mürekkep hokkalarıyla yazılan ilk harfler, aynı zamanda bir toplumun kendini geleceğe hazırlama çabasıydı.
Ve Cumhuriyet… Eğitimin halkın her kesimine ulaşması için verilen büyük mücadele. 1928’de Harf İnkılabı, 1929’da Millet Mektepleri, 1933 Üniversite Reformu… Hepsi yeni bir toplum yaratma hedefinin sacayaklarıydı. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi:
Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum hâlinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.
Bugün Eğitim Nereye Gidiyor?
Bugün elimizde internet var, sınıflar akıllı tahtalarla donatılmış, bilgiye ulaşmak birkaç saniye sürüyor. Ama eğitim hâlâ aynı temel soruyu soruyor: “Nasıl daha iyi bir insan olunur?”
Eğitim tarihi bize şunu öğretti: Ne değişirse değişsin, asıl mesele insan kalabilmekte. Bir çocuğa sadece bilgi değil, değer kazandırmakta. Taş tabletten bugünkü tablet ekranına uzanan bu yolculukta değişmeyen şey; bir insanın başka bir insana “Ben bildiğimi seninle paylaşmak istiyorum” demesi.
Ve belki de eğitimin en kadim hâli, hâlâ bir çocuğun gözünün içine bakarak söylenen bir sözde, onun sırtını sıvazlayan bir el hareketinde, “Seninle gurur duyuyorum” cümlesinde saklı.