Klinik Psikolog -Melis KOLAYLI -” Duyarsızlaşmak: Neden Bu Kadar Kolaylaştı? “

Duyarsızlaşmak: Neden Bu Kadar Kolaylaştı?

Her gün sosyal medyada veya televizyonda bir felaket haberiyle karşılaşıyoruz: savaşlar, kazalar, doğal afetler, adaletsizlikler… İlk gördüğümüzde içimiz burkuluyor, belki birkaç dakika etkisinde kalıyoruz. Sonra bir anda geçebiliyor. Devam edip bir sonraki içeriğe geçiyoruz. Gülüyoruz, yorum yapıyoruz, hatta bazen hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Duygularımız ne kadar da hızlı geçiş yapabiliyor. 

Toplumsal olaylara karşı gösterilen tepkilerin zayıflaması, bireylerin negatif olaylara karşı giderek daha kayıtsız kalması, duyarsızlaşmanın gitgide yaygınlaştığını göstermektedir.

Peki neden bu şekilde duyarsızlaşıyoruz?

Günümüzde bireyler, sosyal medyada gezinirken art arda onlarca olumsuz içerikle karşılaşmaktadır. Bir negatif duruma odaklanacak zaman kalmadan  bir diğeri hemen arkasından gelmektedir. Bu yoğun maruz kalma hali, insan zihninde “alışma” etkisi yaratır. Her yeni olumsuzluk, öncekine kıyasla daha az sarsıcı hissedilmeye başlanır. Zamanla, kişi yalnızca haberi tüketen ama duygusal olarak etkilenmeyen pasif bir izleyiciye dönüşür. Bu bilgi bombardımanı yüzünden beynimiz, sürekli tetikte kalmaktan yorulduğu için kendini korumaya alır ve duyguları filtreler. Bu şekilde zihin de bunları sıradanlaştırarak duygusal tepkisini azaltır ve bir savunma mekanizması oluşturur. 

Dijitalleşme

Teknolojinin hayatımıza kattığı kolaylıkların yanında, sanal dünyanın yarattığı mesafe hissi, acının gerçekliğini de silikleştirmektedir. Örneğin, yangından dolayı sokakta kalmış insanların yaşama mücadelesini ekranda izleyen kişi, fiziksel olarak orada bulunmadığı ve kokusunu, sesini, soğukluğunu hissetmediği için yaşanan travmayı zihninde tam anlamıyla inşa edemez. Bu durum, empati becerilerinde zayıflamaya ve nihayetinde duyarsızlaşmaya yol açar. 

Sosyal medyanın da etkisi ile tepki vermek bazen sadece bir hikaye paylaşmaktan ibaret kalabiliyor. O hikayeyi paylaşırken gerçekten ne kadar durumu hissediyoruz yoksa sadece geride kalmayayım, duyarsız gözükmeyeyim diye mi bunların hepsi? Tüm bu tepkiler giderek yüzeyselledir ve derinlik kaybolur. Acının yerini kısa süreli üzüntüler belki de bir emoji paylaşma alır. 

Son olarak duyarsızlaşmanın bir diğer boyutu da çaresizlik hissidir. İnsanlar, tekrar eden sorunlara çözüm üretilemediğini düşündükçe kendilerini etkisiz ve edilgen hissetmeye başlar. Bunun yanında güven duygusunun derinden sarsılması umutsuzluğu da beraberinde getirir. Bu da zamanla, hiçbir şeye tepki göstermeme davranışını doğurur. Mücadelelerden sonuç alınmadığında herhangi bir şey yapmak git gide anlamını yitirmektedir. Bu nedenle de toplumda duygusal katılım sekteye uğramaktadır.

Duyarsızlaşmak bir noktada savunma mekanizması gibi görülürken diğer tarafta da çaresizliğin bir yansıması olarak görülebilir. Bazen belki de çok fazla şeye maruz kaldığımız için bunun yorgunluğunun başa çıkma yolu duyarsızlaşma olabilir. Toplumsal duyarsızlaşma, bireyin sadece duygusal yönünü değil, aynı zamanda etik ve vicdani  yönlerini de etkilemektedir. Bu nedenle, bunu sorgulamak insani ve vicdani yanımızı canlı tutmak önemli olabilir. Bazen durmak, yavanlaşmak, hatırlamak ve hissetmek yeniden empati kurmaya ve derinleşmeye davet eder. 

“Alışmak, unutmaktan daha tehlikelidir.” O yüzden fark etmeye ve  hissetmeye izin verin. 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Subscribe to My Newsletter

Subscribe to my weekly newsletter. I don’t send any spam email ever!

Subscribe to My Newsletter

Subscribe to my weekly newsletter. I don’t send any spam email ever!