Franz Kafka: Varoluşun Yalnızlığı ve Anlamsızlığın Yazarı
Çok sevgili Ailem Kocaeli okurları, bu ay yazımda çok sevdiğim ve de yapıtlarıyla sanatçıları derinden etkilemiş bir yazardan bahsetmek istiyorum.
Franz Kafka (1883-1924), 20. yüzyılın en önemli edebiyatçılarından biri olarak kabul edilen, Çekya doğumlu Alman dilinde yazan bir yazardır. Kafka’nın eserleri, bireyin toplum içindeki yalnızlığını, yabancılaşmasını ve anlamsız bürokrasi karşısındaki çaresizliğini ele alır. Kafkaesk terimi, onun eserlerinden esinlenerek doğmuş ve varoluşsal kaygıları, absürd ve baskıcı sistemleri anlatan durumları tanımlamak için kullanılmaya başlanmıştır.
Hayatı
Kafka, 3 Temmuz 1883’te Prag’da Almanca konuşan bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası otoriter ve baskıcı bir tüccardı, bu da Kafka’nın hayatı boyunca otorite figürlerine karşı duyduğu kaygının temelini oluşturdu. Hukuk eğitimi aldı ve bir sigorta şirketinde çalıştı, ancak yazarlığı asıl tutkusu olarak gördü. Sağlık problemleri, özellikle de tüberküloz, hayatının son yıllarında onu zorladı ve 1924 yılında, henüz 40 yaşındayken hayatını kaybetti.
Kafka, eserlerini yayımlamak konusunda tereddütlüydü ve birçok eserini ölümünden sonra arkadaşı Max Brod yayımladı. Kafka’nın isteği, tüm yazılarının yakılmasıydı, ancak Brod bu isteğe uymayarak dünya edebiyatına büyük katkıda bulundu.
Önemli Eserleri
- Dava (Der Prozess, 1925)
Başkahraman Josef K., nedenini bilmediği bir suçtan yargılanır ve mantıksız bir bürokrasi içinde kaybolur. Hukukun ve otoritenin absürtlüğünü sorgulayan bir eserdir.
- Şato (Das Schloss, 1926)
Bir köye gelen K. adlı kahraman, ulaşmak istediği Şato’nun yetkililerine asla tam anlamıyla erişemez. İnsanların otoriteye ulaşma çabalarının boşunalığını anlatan bir romandır.
- Dönüşüm (Die Verwandlung, 1915)
Gregor Samsa, bir sabah dev bir böceğe dönüşerek uyanır. Ailesinin ona duyduğu ilgisizliği ve toplumsal yabancılaşmayı konu alan bu eser, Kafka’nın en tanınmış öykülerindendir.
- Ceza Sömürgesi (In der Strafkolonie, 1919)
Totaliter sistemleri eleştiren, işkence ve otoriteyi irdeleyen bir kısa hikayedir.
- Bir Açlık Sanatçısı (Ein Hungerkünstler, 1924)
Açlık performansları sergileyen bir sanatçının hikayesi üzerinden sanatçının toplum içindeki yeri ve anlaşılmazlığı işlenir.
Kafka’nın eserleri, modern edebiyatın gelişiminde büyük bir etkiye sahip olmuştur ve bugün hâlâ edebiyat, felsefe ve psikoloji alanlarında tartışılmaya devam etmektedir.
Franz Kafka ve Milena Jesenská arasındaki ilişki, edebiyat tarihinin en etkileyici ve hüzünlü aşk hikâyelerinden biri olarak kabul edilir.
Milena Jesenská Kimdir?
Milena Jesenská (1896-1944), Çek gazeteci, yazar ve çevirmen olarak bilinir. Viyana’da yaşarken Kafka’nın eserlerini Almanca’dan Çekçe’ye çevirmeye başlamış ve bu süreçte Kafka ile bir mektuplaşma sürecine girmiştir.
Kafka ve Milena’nın İlişkisi
Kafka, Milena ile 1920 yılında tanıştı. İlk başta yazışmalar üzerinden başlayan ilişkileri, derin bir duygusal bağa dönüştü. Kafka, Milena’ya duyduğu sevgiyi, hayranlığı ve kendine olan güvensizliğini mektuplarında samimi bir şekilde dile getirdi. Ancak Kafka’nın hastalığı (tüberküloz), melankolik ruh hali ve Milena’nın evli olması ilişkilerini zorlaştırdı.
Milena, Kafka’yı tutkuyla sevse de, onun içine kapanık ve kendini dünyaya ait hissetmeyen yapısı nedeniyle ilişkilerinin uzun ömürlü olmayacağını fark etti. Milena, Kafka için “O kendi kendini yiyip bitiren bir alevdi” demiştir. Kafka da ona karşı duyduğu derin sevgiyi mektuplarında sık sık dile getirmiştir.
Milena’ya Mektuplar
Kafka’nın Milena’ya yazdığı mektuplar, onun iç dünyasını, aşkı, yalnızlığı ve varoluşsal kaygılarını en iyi anlatan belgelerden biri olarak kabul edilir. Bu mektuplar, Kafka’nın ölümünden sonra 1952’de “Milena’ya Mektuplar” adıyla yayımlandı ve dünya edebiyatında önemli bir yere sahip oldu.
İlişkinin Sonu ve Milena’nın Trajik Sonu
Milena, Kafka’nın hastalığı nedeniyle giderek uzaklaştı ve ilişkileri sona erdi. Kafka 1924’te öldü, ancak Milena hayatına devam etti. II. Dünya Savaşı sırasında Nazi karşıtı yazıları nedeniyle 1939’da tutuklandı ve Ravensbrück toplama kampına gönderildi. Orada 1944 yılında hayatını kaybetti.
Kafka ve Milena’nın ilişkisi, tamamlanmamış ama derin bir aşk olarak edebiyat tarihine geçti.
- demirely