- 41keregurme
41 KERE GURME İTALYA’DA: LEZZETİN, TARİHİN VE TESADÜFLERİN ÜLKESİ
Roma’da İlk Gün: Tuscana Sokaklarından Kolezyum’a
İtalya’ya adım atar atmaz ilk durağımız Roma’nın Tuscana semti oldu. Valizleri yerleştirip kısa bir dinlenmenin ardından ev sahibimizin önerdiği Merciato Eid Roma adlı restorana gittik. Seyahatin ilk yemeği olmanın heyecanı, tabağımızdaki makarnayla birleşince “İtalya’ya hoş geldiniz” demenin en leziz hali oldu.
Biraz soluklanıp rotamızı Roma’nın kalbi Kolezyum’a çevirdik. Binlerce yıllık taşların arasında dolaşırken, insanlığın tarihini adım adım hissettik. Günün yorgunluğunu Kolezyum çevresindeki küçük bir restoranda pizza ile attık. Ardından herkesin dilinde olan Pompi Tiramisu’yu denedik. Evet, ünlüydü ama damaklarımızda beklediğimiz o “efsane tat” hissini bırakmadı.
Akşamüstü ise Roma’nın en otantik bölgelerinden biri olan Trastevere’ye geçtik. Dar sokaklarda mandolin ezgileri yankılanıyor, pencerelerden sarkan çamaşırlar, kahkahalarla dolu sofralarla birleşiyordu. Burada Da Enzo al 29 ve Trattoria Da Nennella restoranlarını deneyimledik. Her ikisinde de yerel halkla iç içe, samimi bir akşam geçirdik.
Roma’da bolca toplu taşıma kullandık: otobüs, tren, metro… Şehri yerel halk gibi yaşamak istedik. Hatta bir gün otobüs durağında beklerken yolların kapandığını fark ettik. Birkaç dakika sonra öğrendik ki, İngiltere Kralı III. Charles Vatikan’ı ziyaret etmek üzere Roma’ya gelmiş! Tesadüfen onun konvoyunu izlemek, seyahatin en unutulmaz anlarından biri oldu.
Roma’da Lezzet Durağından Lezzet Durağına
Kahve, makarna, pizza, tatlı… Her sokakta ayrı bir lezzet serüveni vardı. Enzo’s Trattoria’da uzun bir sıra bekledik ama beklemeye değdi. Ev yapımı makarna ve taze soslarla servis edilen yemekler, İtalyan mutfağının sadeliğini ve ustalığını gösteriyordu. Roose Jolie Cafe’de içtiğimiz espresso ise küçük bir fincanda büyük bir mutluluktu. Gerçek İtalyan kahvesinin aroması burnumuzdan gün boyu gitmedi.
Günün devamında Vittorio Emanuele Anıtı’nı gezdik. Roma’nın tarihi dokusu bir yana, sokaklarda dolaşırken bile insan kendini film sahnesinde gibi hissediyor. Elbette Trevi Çeşmesi’ne uğramadan olmazdı. Kalabalığın içinden bir dilek tuttuk, bozuk parayı suya attık. “Bir gün yeniden Roma’ya dönmek üzere…” Akşam ise Gram Zia ve Graziella’da pizza ve makarnalarla günü noktaladık. Her tabakta ayrı bir özen, her lokmada ayrı bir hikâye vardı.

Floransa: Rönesans’ın Sofrasında
Ertesi gün trenle Floransa’ya geçtik. Yol boyunca pencereden izlediğimiz manzaralar tablo gibiydi. Floransa’ya vardığımızda ilk durağımız, dünyaca ünlü sandviçleriyle tanınan All’antico Vinaio oldu. Uzun bir kuyruk vardı ama o taze focaccia ekmeği, dolgun peynirleri ve şarküteri ürünleriyle beklemeye fazlasıyla değdi.
Ancak Floransa’daki en unutulmaz yemeğimiz, La Bussetta restoranında yediğimiz trüf mantarlı makarnaydı. Kremamsı sosu, trüfün o yoğun aromasıyla birleşince, “İşte İtalya bu!” dedirten bir lezzet doğdu. Tatlı için adresimiz Vivoli Gelato oldu. Limonlu, fıstıklı ve mascarpone’lu dondurmalarıyla tam bir Floransa klasiği.
Şehri gezerken Duomo’nun görkemi, Uffizi Müzesi’nin zarafeti ve Arno Nehri üzerindeki Ponte Vecchio köprüsünün romantik manzarası büyüleyiciydi. Gün batımında şehrin kızıl çatılarının üzerine düşen ışıklarla Floransa, kalbimize işledi.

Napoli: Kaosun İçinde Lezzet
Seyahatin üçüncü durağı Napoli oldu. Roma’dan sonra bile çok daha kalabalık, çok daha hareketli bir şehir! İstanbul’un Tarlabaşı’nı anımsatan sokaklarda, motor sesleri, kahkahalar ve pizza kokusu birbirine karışıyor.
İlk durağımız Antica Pizza Fritta’ydı. Dışı çıtır, içi yumuşacık kızarmış pizza; alışılmış pizzalardan çok farklı ama inanılmaz lezzetliydi. Tatlılar ise adeta başka bir evrende. Pastanelerinde göz kamaştıran tartlar, minik tartletler, krema dolu tatlılar… Hepsi denemeye değerdi.
Napoli’deki en unutulmaz deneyimimiz Trattoria da Nennella restoranında oldu. Kapıda uzun bir sıra, içeride kahkaha ve müzik. Garsonlar dans ediyor, şarkı söylüyor, herkes ritme eşlik ediyor. Bu kadar samimi, bu kadar canlı bir atmosferi başka yerde bulmak zor. Ertesi sabah, Napoli’nin zarif yüzünü temsil eden Caffè Gambrinus’ta kahve ve tatlı molası verdik. Kristal avizeler, eski dönem mobilyaları ve taze kahve kokusuyla zaman sanki durdu.
Vatikan’da Tesadüfi Bir Gün
Seyahatin son günü yeniden Roma’daydık. Planımız Vatikan’ı gezmekti, ancak girişte dev bir kuyruk bizi karşıladı. Meğer o gün her ayın son pazarına denk gelmişiz ve müze girişi ücretsizmiş! Kuyruk uzun olsa da Michelangelo’nun Sistine Şapeli’ndeki eserlerine yakından bakmak, her saniyesine değdi.
Çıkışta civardaki restoranlarda pizza ve makarnayla son İtalya lezzetlerimizi tattık. Ardından Trevi Çeşmesi çevresinde ünlü limonlu dondurmalardan yedik, Tu Sais’de tiramisu, Cilla’da ise kahve ve makarna ile son akşamı tamamladık.
Bir Tatilin En Güzel Anı: Eve Dönmek
Beş gün boyunca Roma, Floransa ve Napoli’nin sokaklarında dolaştık, sayısız tat, koku ve anı biriktirdik. Bu kez çocuklar yoktu; sadece eşimle, sessizce İtalya’nın ritmini dinledik. Bazen bir espresso yudumunda, bazen trenin camından yansıyan manzaralarda kaybolduk.
Ve sonunda, hep dediğimiz gibi: “Bir tatilin en güzel kısmı, eve dönmektir.”
GURME NOTLARI
📍 Şehirler: Roma – Floransa – Napoli
🍕 En İyi Pizza: Trattoria da Nennella (Napoli)
🍝 En Lezzetli Makarna: La Bussetta (Floransa)
☕ En Güzel Kahve Molası: Roose Jolie Cafe (Roma)
🍰 Tatlı Seçimi: Caffè Gambrinus (Napoli)
👑 Unutulmaz An: İngiltere Kralı III. Charles’ın Vatikan ziyareti sırasında konvoyunu görmek






