BARSELONA RÜYASI: Renkler, Tarih ve Akdeniz Esintisi
Akdeniz’in kıyısında, tarih ve sanatın iç içe geçtiği bir şehir: Barselona. Canlı sokakları, eşsiz mimarisi ve insanın ruhuna işleyen enerjisi ile bu şehir sadece gezilecek bir yer değil; aynı zamanda hissedilecek bir deneyim. Benim Barselona yolculuğum da tam anlamıyla böyleydi: renkli, ilham verici ve unutulmaz.
Barselona seyahatine çıkmadan önce Avrupa’nın pek çok şehrini gezmiş biri olarak “En fazla ne ile karşılaşabilirim, tüm şehirler birbirlerine benziyor zaten.” diye düşünmekten kendimi alamamıştım. Uçak bileti fiyatlarının da diğer şehirlere nazaran biraz daha pahalı olması nedeniyle hep ötelemiştim bu seyahati. Ancak şu an tüm dürüstlüğümle söyleyebilirim ki hata etmişim. Avrupa şehirleri arasında ilk üç sıram, Barselona’yı görünce değişti.
Barselona’da geçirdiğim bir hafta, karış karış sokaklarını gezmek, muhteşem yerel lezzetleri tatmak, her sokakta farklı bir performans sergileyen sokak sanatçılarını izlemek ve Akdeniz havasını iliklerime kadar hissetmek, yoğun iş tempomun ardından bana ilaç gibi geldi. Yorgunluk nedir bilmeden günde yirmi bin adımdan aşağı inmediğimiz Barselona seyahatimizden döner dönmez en çok öne çıkan bazı başlıkları sizlerle paylaşmak için sabırsızlandığımı da itiraf etmeliyim. Öyleyse hadi başlayalım 🙂
La Rambla’dan Boqueria’ya
Yola çıkmadan önce yaptığım araştırmalar sonucunda otelimizi Barselona’nın en işlek caddesi olan La Rambla’dan seçmiştim. Dolayısıyla uçaktan iner inmez La Rambla’ya geldik. İstanbul’un İstiklal Caddesi benzetmesi La Rambla için çok uygun. Bizim Fethiye Caddesi’ne benzetmek isterdim ama bizim güzel caddemiz biraz küçük kalıyor. İnternette çok güvenli olmadığına dair okuduklarımın hiçbirine burada şahit olmadım. Sağlı sollu kafelerin, dükkânların, renkli çiçekçilerin, sokak sanatçılarının olduğu cıvıl cıvıl bir cadde. Yine bu caddede yer alan ve şehrin en turistik pazarlarından biri olan Mercat de la Boqueria tam anlamıyla bir gastronomi cenneti. Renk renk meyveler, taptaze deniz ürünleri, İspanyol jambonları ve tapaslar… Tüm tatlar bir arada, hem gözünüze hem midenize iyi geliyor. Pazar, özellikle öğle saatleriyle birlikte kalabalıklaşıyor. O yüzden sabah 10 gibi gitmek pazarın her tarafını görmek için daha ideal. Pazar, bizim otelin hemen karşısında olduğu için her gün mutlaka uğradık ve ufak da olsa atıştırmalıkları denedik.
Gaudi’nin Büyülü Dünyasında Bir Yolculuk
Barselona’yı Barselona yapan isimlerin başında Mimar Antoni Gaudi geliyor. Gaudi okuldan mezun olurken hocası onun için “Bir dâhiyi mi yoksa bir deliyi mi mezun ediyoruz bilemiyorum, bunu bize zaman söyleyecek.” demiş ve Gaudi, kendine özgü tarzı ve sürrealist bakış açısı ile günümüze dek ayakta kalan eserler inşa etmiş mimari bir dâhi olarak tarihe geçmiştir. Eğer Barselona’ya gelmeden önce Gaudi’nin eserleriyle ilgili kısa bir araştırma yaparsanız, şehre geldiğinizde hangi eserin Gaudi’ye ait olduğunu kolaylıkla ayırt edebilirsiniz. Onun dünyasına adım attığınızda mimarinin ötesinde Katalan modernizminin ruhu ile karşılaşacağınızı söyleyebilirim.
Gaudi’nin en önemli ve bilinen eseri, Barselona’nın simgesi hâline gelmiş Sagrada Familia Katedrali. Katedralin tüm fotoğraflarında gördüğünüz devasa vinçler, evet, biz gittiğimizde oradaydı çünkü katedralin yapımı hâlâ tamamlanmadı. Halk arasında “bitmeyen kilise” olarak bilinen bu bazilikayı Gaudi 1883 yılında devralmış, 1926 yılındaki trajik ölümüne kadar %15-25’ini ancak tamamlamıştır. Kuleleri tasarladıktan sonra bu kulelerin Barselona’ya gelecek olan gezginler için mükemmel bir karşılama olacağına inandığını belirtmiş, bazilikanın iç yapısını da dallanıp budaklanan ağaçlar şeklinde tasarlamıştır. İlk Stendhal sendromumu Milano’da Duomo Katedrali’ni görünce yaşamıştım; bu da ikinci oldu diyebilirim. Tek kelimeyle muhteşem.
Gaudi’nin şehir merkezinde yer alan eserleri arasında yine en çok dikkat çeken Casa Batlló, “Kemikler Evi” olarak biliniyor. Dönemin varlıklı ailelerinden Batlló ailesi için yapılan bu yapının en ilginç yanı, ön cephesinin üst kısmında bulunan ejderha sırtıdır. Passeig de Gracia’da dolaşırken birden yoğun bir kalabalık görürseniz Casa Batlló’ya geldiğinizi anlarsınız.
Casa Milà ise Eixample semtinde, yine Casa Batlló’ya yakın bir mesafede yer alıyor. Modern bir görünüme sahip olan bu binanın da ön yüzü, dalgalı bir denizi temsil ediyor.
Park Güell, dönemin kraliyet üyesi Eusebi Güell’in isteği üzerine orijinal bir konut kompleksi olması amacıyla tasarlanmış; ancak maddi yetersizlikler nedeniyle bu evlerden, biri Gaudi’nin olmak üzere sadece iki tanesi tamamlanabilmiş. Panoramik manzaraya sahip terası, eşsiz girişi ve elbette Gaudi’nin çarpıcı renkleriyle muhteşem bir görsel şölen sunan bu parkı gezmek için yarım gün ayırmak gerekiyor. Her ne kadar kamusal park dense de girişin ücretli ve biletli olduğunu hatırlatayım. Hem Gaudi’nin sanatını göreyim, hem doğa ile iç içe olayım hem de Barselona’ya şöyle bir tepeden bakayım derseniz, Park Güell’i kesinlikle ziyaret etmelisiniz.
Gaudi’nin eserlerini görmek sadece mimari bir dehaya şahitlik etmek değil, aynı zamanda sanat, felsefe ve doğa ile bir araya gelmek demek. Barselona’da bu duyguyu en yoğun şekliyle yaşıyorsunuz.
Gotik Sokaklarda Zaman Yolculuğu
Barselona’nın tarihi dokusunu en derin hissedeceğiniz yerlerden biri Barri Gòtic yani Gotik Mahalle. Taş sokakları, dar geçitleri ve gizli avlularıyla adeta zamanın yavaş aktığı bir yer. Yine şehrin ikonik yapılarından olan Barselona Katedrali de bu bölgede yer alıyor. Sagrada Familia kadar olmasa da bu katedralin de oldukça ihtişamlı olduğunu söyleyebilirim. Katedralin yan sokağında bulunan Bisbe Köprüsü ise Orta Çağ’dan günümüze uzanan bir zarafet örneği.
Gotik Bölgede yer alan Plaça Reial, palmiye ağaçları ile çevrili meydanı ve zarif balkonlarıyla şehrin hem gece hem de gündüz yaşayan noktalarından biri. Meydanda bulunan sokak lambalarının da yine Gaudi imzalı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Barselona’nın yerel lezzetlerini keşfetmek hem de keyifli bir alanda yemek yemek isterseniz, Plaça Reial çok uygun bir yer.
Açık Hava ve Akdeniz Esintisi
Gotik Mahalle’den kısa bir yürüyüşle ulaşılan Zafer Takı (Arc de Triomf), Barselona’nın simgesel yapılarından biri. Gezi kafileleri, Barselona sokaklarını gezmeye Zafer Takı’ndan başlıyor. Etrafındaki geniş yürüyüş yolları ve sanatçılarla dolu atmosferi bu alanı canlı bir buluşma noktasına dönüştürüyor.
Hemen ardından ulaştığımız Ciutadella Parkı ise Barselona’da ücretsiz gezebileceğiniz nadir alanlardan biri. Göl kenarında oturup kuğuları izlemek, ağaçlarda farklı kuş türleri ile karşılaşmak, şehrin karmaşasından sonra bir dinginlik sağlıyor. Parkın içindeki Trevi Çeşmesi’nden esinlenerek yapıldığı söylenen havuzun etrafında sanat bölümü öğrencilerinin derslerine denk gelmek de güzel bir andı.
Liman Bölgesi Port Vell, denizin kokusu, martıların sesi ve gün batımında kıyıya vuran yumuşak ışıkları ile size bir Akdeniz rüyası yaşatıyor. Barselona, hem doğası hem denizi ile insanının kalbine işliyor adeta burada.
Barselona sadece bir seyahat destinasyonu değil; sanatın, tarihin ve yaşam sevincinin iç içe geçtiği bir deneyim. Planlı bir şekilde gezeceğiniz kadar, kaybolarak da keşfedebileceğiniz bir şehir. Belki de onun en güzel yanı da bu: Sizi her köşesinde başka bir sürprizle karşılaması. Her sokağında başka bir dünya, her köşesinde farklı bir hikâye var.
Eğer bir gün yolunuz Barselona’ya düşerse, sadece görmeye değil, hissetmeye de hazırlıklı olun. Çünkü bu şehir, kalbinize dokunmayı çok iyi biliyor.
Barselona’ya Gitmek İsteyenlere Notlar:
Uçuşlar: İstanbul’dan Sabiha Gökçen ve İstanbul Havalimanı’ndan Barselona El Prat Havalimanı’na direkt uçuşlar mevcut. Yaklaşık 3,5-4 saat sürüyor. Havalimanından şehir merkezine gitmenin en pratik yolu olan Aerobuslar her 5 dakikada bir hareket ediyor.
Şehir İçi Ulaşım: Metro sistemi çok gelişmiş ve turistler için oldukça kullanışlı. Ancak ben yine de yürünebilecek mesafelerde yürünmesi taraftarıyım.
Ne Zaman Gidilir? En ideal zamanlar, pek çok yerde olduğu gibi, burada da ilkbahar ayları. Temmuz ayında havanın şansımıza kavurucu olmaması ile biz çok rahat gezdik. Yaz aylarının bir diğer dezavantajı ise fiyatların nispeten daha yüksek olması.
Ne Yenir? Tapas çeşitleri, Paella, Crema Catalana, Bomba, Churros con chocolate, San Sebastian Cheesecake
Nerede Yenir? Bu kişiden kişiye değişmekle beraber adını sıkça duyduğumuz Colom Restaurant’ı yerel lezzetleri keşfetmek adına kesinlikle tavsiye ediyorum. Rezervasyon kabul etmiyorlar, kapıda en az 40 dakika beklemeyi göze almalısınız. Bir diğer yerel lezzet durağı ise pek çok yerde şubesini görebileceğiniz Tapa Tapa. Menüleri oldukça zengin. Mercat de la Boqueria’da ufak tefek atıştırmalıklar alabilirsiniz ancak içeride oturma alanı olan tapa barları da mevcut. Crema Catalana’yı Colom’da, Churros’u Xurreria San Roman’da, San Sebastian Cheesecake’i ise mutlaka JonCake’de denemelisiniz.
Ve Barselona’dan ayrılırken aklımda tek bir düşünce vardı: “Bazı şehirler sadece gezilmez, yaşanır…”
Her sokağı, her tadı, her melodisiyle içime işledi bu şehir. Bazen bir sokak lambasının altındaki sessizlikte, bazen bir tapas tabağının kenarındaki kalabalıkta buldum kendimi.
Dolu dolu, rengârenk, tarifsiz…
Vedalar her zaman hüzünlüdür ama bir yolculuk, başka bir yolculuğun habercisidir. Şimdi bavuluma Barselona’dan anılar doldurup yola devam ediyorum. Kim bilir, sıradaki durak neresi olacak? Biliyorum ki her şehir bende bir iz bırakacak, tıpkı Barselona’nın bıraktığı gibi.
Bir sonraki seyahatimizde görüşmek üzere…
- Valiente4.5