Ailem Kocaeli dergisi olarak bu sayımızda ilham veren bir eğitimci ve sanat insanını konuk ediyoruz. Filiz Özar Bale ve Müzik Okulu’nun kurucusu Filiz Özar, yaşamını bale ve müziğe adamış, yüzlerce çocuğun hayatına dokunmuş bir isim. Daha önce dergimize kapak olmasıyla bizleri gururlandıran Filiz Özar, bu kez yaklaşan büyük piyano resitali öncesinde bizlerle samimi bir sohbet gerçekleştirdi.
Kendisinden, sanat yolculuğunu, eğitim felsefesini, uluslararası baaşarılarını ve Filiz Özar Bale ve Müzik Okulu ile sanata kattığı değerleri dinledik. Ayrıca sohbetimizin sonunda, minik öğrencilerinin gözünden Filiz Öğretmen’i anlatan sevimli röportajlar da sizleri bekliyor.
Filiz Hanım, Ailem Kocaeli dergisinin kapağında yer almıştınız. Bu deneyim sizin için nasıl bir duyguydu?
Derginize kapak olmak benim için tarifsiz bir mutluluktu. Emeklerimin takdir edildiğini görmek ve yaşadığım şehirde sanatın değer gördüğünü bilmek beni hem gururlandırdı hem de motive etti. Kapak fotoğrafım yayımlandığında içimden “Yaptığımız onca iş gerçekten karşılığını buluyor” diye düşündüm. Bu güzel anı, hem şahsım hem de okulumuz adına büyük bir onur oldu. O günden sonra da sorumluluğumun arttığını hissederek daha çok çalışmaya, daha çok üretmeye gayret ettim.
Bu yıl 13 Nisan’da gerçekleştirilecek, 156 öğrencinin sahneye çıkacağı büyük bir piyano resitali hazırlığınız var. Böylesine geniş katılımlı bir etkinlikten bahseder misiniz?
Evet, 13 Nisan’da gerçekleşecek olan piyano resitalimiz için çok heyecanlıyız. Tam 156 öğrencimiz sahnede performans sergileyecek. Bu, Filiz Özar Bale ve Müzik Okulu tarihinin en büyük öğrenci konserlerinden biri olacak. Aylardır öğrencilerimizle yoğun bir hazırlık süreci yürütüyoruz. Her bir öğrenci kendi seviyesine uygun bir parçayı büyük bir özveriyle çalıştı. Küçücük parmakların Mozart’tan Chopin’e uzanan eserler çalacağını hayal etmek bile beni duygulandırıyor. Provalarda o minik piyanistlerin heyecanına tanık oldukça “İşte sanatın birleştirici gücü bu” diye içimden geçiriyorum. Bu resital sadece öğrencilerimiz için değil, aileleri ve biz eğitmenler için de unutulmaz bir anı olacak. Topluca sahnede olmak, alkışların coşkusunu paylaşmak çocuklarımıza özgüven aşılayacak ve sanatın bir parçası olmanın gururunu yaşatacak.
Sizi yakından tanımayanlar için sormak istiyoruz: Filiz Özar’ın sanat yolculuğu nasıl başladı? Bize yaşam öykünüzden bahseder misiniz?
Elbette. Sanatla bağım daha çocuk yaşlarda başladı. 1971 yılında, henüz çocuk yaşlarımdayken Yıldız Alpar Bale Okulu’nda bale eğitimine başladım. Bu okul, yalnızca bedenimi değil, ruhumu da şekillendiren, beni ben yapan en önemli başlangıç noktalarından biri oldu. 17 yaşımda, yani 1983 yılında, o dönemde öğretmenlik adayları için uygulanan Elementary programını başarıyla tamamlayarak Royal Academy’ye kabul edildim. Burada öğretmenlik kurslarını bitirerek mesleğimin temel taşlarını İngiltere’de sağlamlaştırdım.
Akademik eğitimime de önem vererek Uludağ Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. 1988 yılında ise İzmit’te kendi okulumu kurdum. O günden bugüne, 37 yıldır aralıksız olarak sahnedeyim; sadece ders vererek değil, aynı zamanda her öğrencimin sanat yolculuğuna eşlik ederek, büyük bir tutkuyla çalışmayı sürdürüyorum.
Piyano ile tanışmam ise bale kadar erken yaşlarda oldu. 6 yaşında başladığım piyano eğitimi, yıllar boyunca müzikle iç içe bir yaşam sürmemi sağladı. Müziğin ritmini vücudumda, ruhumda hissetmeyi, bale ile bir bütün haline getirmeyi öğrendim.
Sanat yolculuğumda en büyük destekçilerim her zaman ailem oldu. Annem de babam da iyi bir balerin ve nitelikli bir öğretmen olmam için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Onların sonsuz inancı ve desteği, beni hep daha ileriye taşıdı.
Ve elbette, ustam… İlk bale öğretmenim ve ilham kaynağım, Yıldız Alpar Emiroğlu. Kendisine her zaman büyük bir hayranlık duydum. Bale adına ne öğrendiysem onun sayesinde öğrendim. Bugün geldiğim noktada, ona duyduğum minnettarlık kelimelerle ifade edilemez.
Bu yolculuk, sadece bir meslek değil; kalpten gelen bir bağlılık, bir yaşam biçimi… Her adımda sanatla büyümek, öğretmek ve öğrenmek benim için bir ömürlük mutluluk.
Filiz Özar Bale ve Müzik Okulu bugün koca bir aileye dönüşmüş durumda. Okulunuzu kurarken hangi değerleri ön planda tutarak yola çıktınız ve Bale ve Müzik Okulunun ’nun sanata kattığı değerler neler?
Okulumuzu kurarken temel amacım, sanat eğitiminde sevgi ve disiplin dengesini kurabilmekti. Bale ve müzik eğitimi verirken çocukların içlerindeki yaratıcılığı ortaya çıkaracak, onlara özgüven kazandıracak bir ortam yaratmayı hedefledim. Okulumuzun mottosu, “Her çocuk bir sanatçıdır.” Gerçekten de her çocuğun içinde keşfedilmeyi bekleyen bir yetenek, bir ışık olduğuna inanıyorum. Filiz Özar Bale ve Müzik Okulu, Kocaeli’de bu ışığı parlatan bir yuva oldu.
Sanata kattığımız en önemli değerlerden biri, sanatın bir lüks değil, her çocuğun erişebileceği bir gelişim alanı olduğunu göstermek. Yıllar içinde düzenlediğimiz sayısız gösteri, konser ve resital ile hem öğrencilerimizin hayatına renk kattık hem de Kocaeli’nin kültürel yaşamına katkıda bulunduk. Velilerimizden sıkça duyduğumuz bir yorum var: Okulumuz, çocuklar için adeta ikinci bir ev. Bu da beni çok mutlu ediyor, çünkü sanat eğitiminin samimi ve güvenli bir aile ortamında gerçekleşmesi gerektiğine inanıyorum.
Yıllar içinde yüzlerce öğrenci yetiştirdim. Bugün gururla söyleyebilirim ki, birçok öğrencim ya balerin oldu ya da kendi bale okullarını açarak öğretmenlik mesleğine adım attılar. Duygu Eser Şenbel, Damla Şenses, Irmak Yazgan gibi kendi okullarını açan bir çok öğrencim oldu.Her biri, sanata olan bağlılıklarını birer okul kurarak ya da ders vererek sürdürüyor. Aynı zamanda birçok öğrencim, çeşitli bale okullarında aktif olarak eğitmenlik yapıyor. Hepsiyle ayrı ayrı gurur duyuyorum.
Şu anda kendi okulumda birlikte çalıştığım öğretmen arkadaşlarım da benim yıllar önce yetiştirdiğim öğrencilerim. Hep birlikte aynı vizyonla, aynı tutkuyla çalışıyor olmak benim için büyük bir mutluluk ve onur kaynağı.
Sadece bale değil, müzik alanında da birçok öğrencim başarılı yolculuklarına devam ediyor. Birçoğu bugün müzik okullarında görev alıyor. Üstelik öğrencilerim sadece sanat alanında değil, akademik başarılarıyla da beni gururlandırıyorlar. Kimi avukat, kimi mütercim-tercüman, kimi sosyolog, kimi mühendis, doktor ya da yazar oldular. Bu çeşitlilik, onların ne kadar çok yönlü bireyler olarak yetiştiklerini gösteriyor. Sanatla büyüyen bir çocuğun hayatın her alanında fark yaratabileceğine en güzel örnek onlar oldu.
Bu yıl da heyecan verici bir dönem yaşıyoruz. Son sınıf öğrencilerimle birlikte Ağustos ayında Royal Academy’e bale eğitimi almak üzere gideceğiz. Programın sonunda öğrencilerim sahneye çıkacaklar. Onlar adına çok heyecanlıyım. Bu deneyimin, kendilerine büyük bir özgüven kazandıracağına ve unutulmaz anılarla geri döneceklerine yürekten inanıyorum.
Sanat, yalnızca bir meslek değil; yaşamı güzelleştiren, bireyi dönüştüren ve yücelten bir yolculuktur. Bu yolculukta onlara eşlik edebilmek ise benim en büyük mutluluğum.
Eğitim felsefenizden bahseder misiniz? Filiz Özar Bale ve Müzik okulunda nasıl bir eğitim yaklaşımı benimsiyorsunuz?
Eğitim felsefemin temelinde sevgi, sabır ve süreklilik var. Öncelikle çocukların sanatı sevmesi için çabalıyoruz. Bir öğrenci bale yaparken mutlu oluyorsa ya da piyano çalarken zamanın nasıl geçtiğini unutuyorsa, işte o zaman doğru yoldayız demektir. Her çocuğun öğrenme hızı ve tarzı farklıdır; kimisi bir melodiyi hemen kavrar, kimisi bir adımın tekniğini çözmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyar. Bizler öğretmenler olarak her bir öğrencinin bireysel yolculuğuna saygı duyarak ilerliyoruz.
Disiplin elbette sanat eğitiminin vazgeçilmezi, ancak okulumuzda disiplin korku veya baskı unsuru değildir. Tam tersine, disiplinli çalışmanın keyifli bir rutine dönüşmesini amaçlarız. Örneğin, minik öğrencilerimize günlük kısa egzersiz alışkanlığı kazandırıyoruz; bunu yaparken de oyunlarla, küçük ödüllerle süreci eğlenceli hale getiriyoruz. Böylece çocuklarımız hem sorumluluk almayı öğreniyor hem de sanattan kopmadan, yılmadan devam ediyor. İç sesim bazen şöyle fısıldar: “Her çocuğun kalbine dokun, gerisi zaten gelir.” Gerçekten de samimi bir bağ kurduğunuzda, çocuklar zorlayıcı çalışmaları bile sevgiyle yapıyor ve zamanla o çalışkanlık büyük başarılara dönüşüyor.
Okulunuzda uluslararası müfredat ve sınav programları da uygulanıyor. Royal Academy ve ABRSM programlarından bahseder misiniz? Neden bu programları tercih ettiniz?
Filiz özar Bale ve Müzik Okulu’nda öğrencilerimize uluslararası standartlarda bir eğitim sunmak istedik. Bu nedenle bale eğitiminde Royal Academy of Dance (Kraliyet Dans Akademisi) sertifika programını, müzik eğitiminde ise ABRSM (Royal Schools of Music Birleşik Kurulu) müfredatını uyguluyoruz. Bu programlar, öğrencilerimizin yeteneklerini ve gelişimlerini dünya çapında kabul gören ölçütlere göre değerlendirmemize olanak tanıyor.
Örneğin, piyano öğrencilerimiz her yıl ABRSM sınavlarına giriyor. Bu sınavlarda performans sergileyip sertifika almaları, onlara muazzam bir özgüven veriyor. Bir öğrencimizin Londra’dan gelen bir jüriden “distinction” (üstün başarı) aldığında gözlerindeki parıltıyı görmek her şeye değer. Aynı şekilde bale öğrencilerimiz Royal Academy’nin sınavlarında aşama kaydediyor, uluslararası geçerliliği olan sertifikalara sahip oluyorlar. Bu programları tercih etmemizin sebebi, öğrencilerimize sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde geçerli bir sanat altyapısı sunmak. Ayrıca bu süreç, onlara düzenli çalışma alışkanlığı ve bir hedefe adım adım ilerleme disiplini kazandırıyor. Küçük yaşta böyle global bir perspektifle yetişen çocuklar ileride ister profesyonel sanatçı olsun, ister hobi olarak devam etsin, hayat boyu bu deneyimin faydasını görüyorlar.
Sizin ve öğrencilerinizin bugüne kadar pek çok başarıya imza attığını biliyoruz. Biraz da uluslararası başarılarınızdan ve yetiştirdiğiniz öğrencilerin elde ettiği başarılardan bahseder misiniz?
Şu ana kadar piyanoda iki öğrencim konser piyanisti diploma sınavını dereceyle tamamlamış ve “distinction” alarak okulumuzu başarıyla temsil etmişlerdir. Bu iki öğrencimiz Zeynep Su Ömürlü ve Çağan Afacan’dır.
Royal Academy’nin Advance programını tamamlayarak üstün başarılar elde eden öğrencilerim olmuştur. Türkiye’de çok ender yapılan bu programın seviyesi oldukça zordur. Ancak okulumuzda her yıl öğrenciler Advance sınavlarına hazırlanmakta ve bu sınavlara giren öğrencilerimiz bulunmaktadır.
Bale denince genellikle kız çocukları akla geliyor, ancak sizin sınıflarınızda erkek öğrenciler de var. Bale eğitimine devam eden erkek öğrencilerinizin kazandığı zarafetten ve genel olarak bu konudaki düşüncelerinizden bahseder misiniz?
Evet, bale sınıflarımızda erkek öğrencilerimizin sayısı giderek artıyor ve bu beni çok sevindiriyor. Toplumumuzda bale sanki sadece kız çocuklarına uygunmuş gibi bir algı olabiliyor. Oysa bale, cinsiyetten bağımsız olarak herkese disiplin, esneklik ve estetik kazandıran bir sanat dalı. Erkek öğrencilerimin bale sayesinde kazandığı zarafeti ve özgüveni görmek harika.
Örneğin, 7 yaşında bir erkek öğrencimiz ilk geldiğinde çok çekingen ve içine kapanıktı. Bale dersleri ilerledikçe duruşu düzeldi, kendine güveni arttı. Şimdi sahnede tüm gözler üzerinde bile olsa gülümseyerek dans edebiliyor. Bale eğitimi erkek çocuklarına bedenlerini tanıma, koordinasyon ve ritim duygusu kazandırma konusunda da çok faydalı. Ayrıca empati ve ifade yeteneklerini geliştiriyor; duygularını hareketlerle anlatmayı öğreniyorlar. Ailelere bu konuda tavsiyem, önyargıları bir kenara bırakıp oğullarını da sanata teşvik etmeleri. Çünkü sanatla büyüyen çocuklar, ileride daha duyarlı, özgüvenli ve zarafet sahibi bireyler oluyorlar. Bale yapan bir erkek öğrenci, sadece güçlü kaslara değil, aynı zamanda ince bir ruhsal kuvvete de sahip oluyor.
Günlük koşuşturma içinde böylesine büyük bir okulu yönetiyor, etkinlikler düzenliyor ve her bir öğrencinizle tek tek ilgileniyorsunuz. Sizi her gün motive eden şey nedir? Yorgun düştüğünüz anlarda size güç veren, “iyi ki bu işi yapıyorum” dedirten kaynak ne?
Beni ayakta tutan ve her sabah okula koşarak gelmemi sağlayan şey, çocukların gözlerindeki ışık. Her gün sınıfa adım attığımda minik bir öğrencinin bana sarılması veya “Öğretmenim, bak bunu öğrendim!” demesi bütün yorgunluğumu unutturuyor. Kimi zaman gün sonunda stüdyoda tek başıma kaldığımda iç sesimle baş başa kalıyorum. “Bugün bir çocuğun daha kalbine dokunduk” diye düşünerek şükrediyorum. Çünkü biliyorum ki yaptığımız iş sadece dans adımları veya notalar öğretmek değil; biz aslında özgüven, disiplin, sevgi, azim gibi hayat boyu ihtiyaç duyacakları değerleri de aşılıyoruz.
Tabii ki her işin zorluğu var, bizim de enerjimizin düştüğü anlar oluyor. Ama o anlarda bir öğrencimin ilerlemesini hatırlıyorum: Dün yapamadığı bir adımı bugün yapabildiğinde yüzünde beliren gurur, ya da konser sonrası kulağıma fısıldadığı “Teşekkürler öğretmenim” cümlesi… İşte bunlar bana inanılmaz bir güç veriyor. Sanırım en büyük motivasyon kaynağım, her çocuğun başarı hikâyesinde küçük de olsa bir payımın olduğunu bilmek.
Son olarak, hem Filiz Özar Bale ve Müzik Okulu’nun geleceği hem de sanat eğitimine başlamak isteyen çocuklar ve aileleri için vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Gelecek için en büyük hayalim, sanatla iç içe daha nice nesiller yetişmesine katkı sağlamak. Filiz Özar Bale ve Müzik Okulu olarak önümüzdeki yıllarda daha fazla çocuğa ulaşmayı, belki farklı ilçelerde de şubeler açarak sanatın yayılmasını istiyoruz. Kalbimdeki inanç şu: Sanat bir çocuğun hayatını değiştirir, dünyaya bakışını zenginleştirir. Ailelere tavsiyem, çocuklarının sanatla tanışmasına fırsat versinler. Her çocuğun ilgi duyacağı bir dal mutlaka vardır; kimi dansla, kimi müzikle, kimi resimle kendini ifade eder. Önemli olan onlara bu imkânı sunmak ve sabırla destek olmak.
Unutmayalım, sanat eğitimi alan çocuklar sadece yetenek kazanmaz, aynı zamanda disiplinli çalışmayı, eleştirel düşünmeyi ve duygularını ifade etmeyi öğrenirler. Bu da onların akademik ve sosyal yaşamlarına olumlu yansır. Biz Filiz Özar Bale ve Müzik Okulu’nda “önce iyi insan, sonra iyi sanatçı” yetiştirmeyi hedefliyoruz. Eğer bu röportajı okuyan ve tereddüt eden bir aile varsa, onlara seslenmek isterim: Atatürk’ün dediği gibi “Sanatsız kalmış bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir”. “Çocuğunuzu sanatın kucağına bırakın, inanılmaz bir yolculuğa adım atacak.” Biz de bu yolculukta onların yanında olmaktan büyük mutluluk duyacağız.